6 Nisan 2016 Çarşamba

Bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır.
Bir insan bir yere hiç bakmıyorsa orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır.

21 Ekim 2014 Salı

DUYGULAR VE DÜŞÜNCELER
 
İç dünyamızda neler olup bittiğini duygularız aracığı ile anlarız. Bir şeyin eksikliğini mi hissediyoruz, doyum içinde miyiz, tehlike içinde miyiz? Duygular, yaşam realitemizin doğrudan ifadesidir. Düşünceler ise bu ifadenin dolaylı olarak analizi, yorumu, tercümesidir. Düşünce ve duygular sürekli etkileşim içindedir. Ama gerçek dili konuşan duygulardır. Bir insanın düşüncesiyle duyguları arasında uyum yoksa, yani gerçek duyguları dile getirmiyorsa bunu hemen hissederiz. İnsanlar arasındaki iletişimi, yakınlığı sağlayan enerji, duygulardır, düşünceler değil. Bunu anlamak için aynı ideolojik düşünceleri benimseyen insanlar arasındaki çatışmalara bakmak yeterlidir. Duygularımız ne yapmak ya da hangi doğrultuda değişmek istediğimiz konusunda bize bilgi verir. Duygular bir enerjidir. Duygularımızı görmezden gelebiliriz, reddedebiliriz, inkar edebiliriz, bastırabiliriz ama onları yok edemeyiz. İfade edilerek açığa çıkmayı, özgürleşmeyi, yaşamı özgürce ifade etmeyi ister. Yaşamı anlamlı kılar. Aklın baş tacı edildiği, duyguların aşağılandığı günümüz dünyasında insanlar her zamankinden daha tek başına, daha kendisine yabancı.

                                                                   NİL GÜN   (1998) 2010 Geçmişin Gölgeleri Duyguların Dili
                                                                                            16-17s İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık.

17 Ekim 2014 Cuma

GEÇMİŞTEN GELECEĞE DUYGULAR
 
Kendi yaşam amacı doğrultusunda ''doğru'' yaşayan insan kendisini değerli hisseder. Özgüveni, özsaygısı, özönemi, özdeğeri, özsevgisi yüksektir. Bu özelliklere sahip olduğu için de doğal olarak yaşamın her boyutunda aynı saygıyı ve sevgiyi gösterir. Sevecendir ama kendisini ezdirmez. Anlayışlıdır ama kendisini sömürtmez. Saygılıdır ama kendisini savunmayı bilir. Geçmişte ve gelecekte değil an' da yaşar. Geçmişin duygusal birikimine değil, deneyim ve zihinsel birikime sahiptir. Bu birikimlerden yararlanarak geleceğin korku ve endişelerini taşımak yerine, isabetli kararlar vermeyi, seçimler yapmayı bilir. Hata yapmaktan korkmaz. Geçmiş, yaşanmış ve yaşanmamış an' lardan oluşur. Yaşanmış anlar bize deneyim zenginliği kazandırır. ''Yaşanmamış'' an' lar ise kızgınlık, öfke, suçluluk duygusu ve nefrete dönüşerek yaşamımızı fakirleştirir. Böylesi olumsuz hale gelen duygu çöplüğü -çöplüklerin metan gazı üreterek infilak etmesi gibi- her an patlamaya hazırdır. Patlamanın ne zaman ve ne şekilde olacağını ve benliğimizde ne kadar hasara yol açacağını da bilemeyiz. Dünya bir anda ''fıttıran'' ya da yaptıkları bir şeyden dolayı, ''Bunu nasıl yapabildim?'' şaşkınlığını yaşayan insanlarla doludur.


                                                         NİL GÜN   (1998) 2010 Geçmişin Gölgeleri Duyguların Dili
                                                                     11-12s İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık.

15 Ekim 2014 Çarşamba

MUTLULUĞUN FORMÜLÜ VAR MI?
 
Mutlu olmak isteyen insanın sahip olması gereken diğer bir özellik cesarettir. Cesaret, yani seçim yapabilme yeteneği. Bazen yürüdüğümüz yol çatallanır; ikiye, üçe, beşe ayrılır. İşte o zaman doğru yolu seçebilmek, doğru yolu seçecek cesareti gösterebilmek önem kazanır. Bana danışan insanlara verdiğim bir örnek vardır. Derim ki; kendinizi bir gemide düşünün. Sakin bir koydasınız ve başınıza bir şey gelsin istemiyorsunuz. O zaman bulunduğunuz koyda öylece sakin kalın. Bunun sonucu nedir? O koyda senelerce sakin sakin yaşar ama hiçbir yeri keşfedemezsiniz. Çünkü denizlere açılamaz, uzakları göremezsiniz. Yani insan hayatta bazı riskleri göze almazsa, seçim yapma cesaretini gösterip yola çıkmazsa bulunduğu yerde kalır.
     Mutluluğun öncelikli şartlarından birisi de iyimserliktir. Hayatta bize darbe vuracak ya da bizi yıkacak pek çok şey vardır. Hiçbirimiz harikulade hayatlar sürmüyor, bulutların üzerinde yaşamıyoruz. Ancak bütün bu dertlerden sonra kazanım olarak bize bir şeyler kalabiliyorsa, yaşadıklarımızdan öğrenebiliyorsak; kaybettiklerimize rağmen, daima yaşamak için bizi ayakta tutabilecek  bir şeyler bulabiliyorsak iyimserlik duygusuna sahibiz demektir.
     
     Mutluluk aynı zamanda verebilmektir, fedakarlıktır. Biz aslında dayanışmayı seven bir toplumun çocuklarıydık ama giderek daha bencil, daha bireyci yaşamaya başladık. Fakat modern şehir hayatında hepimiz bir kenara çekiliyoruz. Oysa mutluluğun en büyük kaynaklarından bir tanesi karşılık beklemeden verebilmektir. Hani çok güzel bir söz vardır '' Veren el alan elden üstündür'' diye. Verebilen insan gerçekten kendisini çok mutlu hisseder. Bu, pek çok psikoloji deneyiyle de ortaya konulmuş bir gerçektir. Çünkü verdiğimiz zaman ruhumuzun yüceldiğini, daha iyi bir insan olduğumuzu hissederiz. Bu his bize mutluluk verir.

                                                                                            Prof. Dr. Kemal Sayar Ruh hali (2006)
                                                                    Bireysel mutluluk-Sosyal mutluluk. 19-20-21 s. Timaş yayınları
 



12 Ekim 2014 Pazar

 MUTLULUĞUN FORMÜLÜ VAR MI ?
 
Bir ömür boyunca çok defa düşer, kalkar, yorulur, kendimizi çok kötü hissederiz. İşte hayat, bu düşmeler kalkmalar olduğu için kıymetlidir. Ancak arada bir hüzün, keder olduğu takdirde mutluluğun kıymetini anlayabiliriz. Mutluluk konusunda çok şey yazılıp söylenmiştir. ''Mutluluğun formülü nedir ?'' sorusuna verilecek kolay yollu bir cevap yoktur. Ama bazı şeyler vardır ki; onlar olmadan mutluluğa erişmek mümkün değildir. Bunlardan biri sevgidir. Çoğu zaman biz insanı mutlu edenin, bize yönelmiş sevgi olduğunu düşünürüz. İnsanlar bizi sevdiğinde çok mutlu olacağımızı düşleriz. Oysa en büyük değer ve mutluluk kaynağı, sevebilmektir. İnsanın sevgisini bir başkasına verebilmesi; ondan karşılık alamayacağını bilse bile yine de onu sevebilmesi büyük bir değerdir. Dolayısı ile insanın mutlu olabilmesi için ilk sıraya sevmeyi ve sevilmeyi koymak gerekir.

     İnsanı mutlu eden ikinci duygu ise ümittir. kimse geleceğin karamsar, karanlık koridorlarında kaybolmak istemez. Hepimiz, ne yaşarsak yaşayalım, hayata ümitle bakmak isteriz. Önümüzde ışıl ışıl bir geleceğin bizi bekliyor olmasını umarız. Hayata ümitle bakabilmek, bizi ayakta tutan güçlerden biridir.


                                                                                          Prof. Dr. Kemal Sayar Ruh hali (2006)

                                                                          Bireysel mutluluk-Sosyal mutluluk. 18-19 s. Timaş yayınları
 




11 Ekim 2014 Cumartesi

MUTLULUK
                                                                        
Ortaokul yıllarında okuduğum bir hikayeyi paylaşmak istiyorum sizinle: İki yatalak hasta, hastanede aynı odayı paylaşır. Bu iki hastadan birinin yatağı hemen pencere kenarındadır. Dolayısıyla o, pencereden dışarıyı görebilir. Pencereden dışarıyı gördüğü için de orada olan biten her şeyi arkadaşına anlatır. İki hasta da yatalak olduğu için hiç kalkamazlar. Pencerenin kenarında  olan hasta, arkadaşına her gün pencereden gördüklerini anlatır. Mesela der ki; ''Bak o dünkü çift yeniden geliyor. Kız çok neşeli. Oğlan biraz üzüntülü. Galiba kız onu biraz üzdü..'' Veya ''Bak bak geçen gün manavdan alışveriş yapan amca bu sefer torunlarıyla beraber gezmeye çıkmış. Torunları ne kadar büyümüş. Adam sürekli arkadaşına hikaye anlatır. Artık neredeyse o sokakla beraber yaşamaya başlar o iki hasta. Sürekli o sokak üzerine konuşur yorum yaparlar. Böylece hayatları gayet renkli geçer. Günlerden bir gün, pencere kenarındaki hasta ölür. Ölen hastanın oda arkadaşının, pencere kenarındaki yatağa geçmesine karar verilir. O da artık sokakta olup biteni görebileceği için gayet mutludur. Fakat adam yatağa geçince ne görür biliyor musunuz? Simsiyah bir duvar. Meğerse arkadaşı bütün her şeyi kendi hayal gücünden anlatıyormuş. Her gün simsiyah duvara bakarken renkli hikayeler kurguluyormuş. Aslında marifet burada. Yani hayata baktığımız zaman güzel hikayeler bulabilmekte, hayata güzel bakabilmekte.

                                                       Prof. Dr. Kemal Sayar    Ruh hali (2006)
                                                      Bireysel mutluluk-Sosyal mutluluk. 17-18. s. Timaş yayınları

10 Ekim 2014 Cuma

İÇSEL ÖZGÜRLÜK
 
İçsel özgürlüğe kavuşmak için duygusal çöplüğümüzü temizlemek gerekiyor. Çünkü geçmişe ait çözümlenememiş duygu birikimleri, an içinde yaşadıklarımızı olduğu gibi görmemizi, gerçekçi bir değerlendirme yapmamızı engeller. Geçmişe ait duygular çocukluk dönemimizde yaşadıklarımıza ya da bu sabaha ait olabilir. Ama şimdi öğleden sonra veya akşamdayız. İfade edilmemiş tüm duygular, bizi ön yargılı ve alıngan kılar. Kişilere ve olaylara gerektiğinden  fazla tepki göstermemize, kontrolü kaybetmemize, en masum bir davranışı bile bireysel bir hakaret olarak görmemize, kendimize olan inancımızı yitirmemize neden olur. Zayıf noktalarımızın, acizliklerimizin, savunma mekanizmalarımızın, değersizlik duygularımızın yani kendimizi mutsuz hissetmemizin kaynağı işte bu geçmişten biriktirerek getirdiğimiz duygu çöplüğüdür. Duygular olduğu gibi deneyimlenerek ifade edildiğinde tortu bırakmaz. Geçmişe ait duygularımızın gölgesinde yaşamak yaşamı kabusa çevirmektir.


                                                  NİL GÜN   (1998) 2010 Geçmişin Gölgeleri Duyguların Dili
                                                                                    10-11. s  İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık.


                                                

8 Ekim 2014 Çarşamba

DUYGULARIMIZ
 
Suçluluk duygusundan coşkuya, kızgınlıktan sevgiye uzanan tüm duygularımız gereklidir,
olumludur. Çünkü bizim ruhsal gelişmemizi sağlar -eğer şimdi ve burada olan an' a aitse ve bu an' ımızın ifadesi ise. Duygularımızı olumsuz kılan şey onları dolu dolu yaşayıp ifade edebilmeyi bilemememiz, verdiği mesajları doğru değerlendiremeyişimiz ve duygularımızda zaman kayması yaşamamızdır. Tüm duyguları her yaşta deneyimleriz. Bu deneyimlerin öğretmek istediği dersi öğrenmezsek kendimizi rahatsız hissederiz. Sakladığımız, gizlediğimiz hatta utandığımız duygularımızla yüzleşeceğiz. Bu duygularımızın kaynağına ineceğiz. Bizi mutsuz kılan duygularımızı unutmaya çalışmak, reddetmek yerine anlamaya
çalışacağız. Kendimizi sorguladıkça, anlamaya, tanımaya, gelişmeye başlarız. Duygu özgürlüğü, gelişkin olgun insanın doğal halidir. Olgun insan an içindeki olaylara geçmişin önyargılarını taşımadan dürüstçe tepki verebilme yeteneğine sahiptir. Olgun insan, onay ve izin peşinde koşmaksızın en sağlıklı tepkiyi verebilen, seçimler yapabilen insandır. Olgun insan özgürce duygularını ifade ederken, başkalarının hak ve özgürlüklerini gözeten insandır.
                                                                  
                                                                             NİL GÜN   (1998) 2010 Geçmişin Gölgeleri Duyguların Dili
                                                                                                                               9-10 s    İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık.





5 Ekim 2014 Pazar

                             ANNE VE BABALARA BİR ŞİİR

Eğer bir çocuk;
Sürekli eleştirilerek büyümüşse
yargılamayı ve ayıplamayı öğrenir.

Kin, şiddet, öfke ortamında büyümüşse, şiddeti ve kavga etmeyi öğrenir.

Aşağılanarak ve alay edilerek büyümüşse acizliği ve utanmayı
öğrenir.

Sürekli utandırılmış ve değersiz görülmüşse, kendisini suçlamayı ve hiçliğini öğrenir.


                                                                             Eğer bir çocuk;
Anlayış ve hoşgörü ile yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir.

Cesaretlendirilmiş ve teşvik edilmişse, güven duymayı öğrenir.

Övülmüş ve takdir edilmişse, takdir etmeyi ve teşvik etmeyi öğrenir.

Hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, insanlara adil ve saygılı olmayı öğrenir.

Güven ve tutarlılık ortamı içinde büyütülmüşse, güvenli ve tutarlı olmayı öğrenir.

Varlığının kabulünü ve onayını görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir.

Aile içinde sıcaklık, yakınlık ve arkadaşlık görmüşse bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.

                                                                                                                                      DOROTHY  NOLTE